Bir çocuğa “oyun oynayalım mı?” diye sorduğunuzda cevabı “hayır” olmayacaktır çünkü çocuklar oyun oynamayı severler. Çocuklar oyun vakitlerinde sadece eğlenmeyi hedeflerken, aslında oynadıkları oyunlar onların sosyal ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunur. Çocuklar yetişkinler gibi duygularını sözel olarak değil, oyun yoluyla aktarırlar. Oyun sayesinde hem olumlu hem de olumsuz duygularını ifade edebilme fırsatı bulurlar. Bu nedenle, oyun çocukların iletişim kurabilmelerinin ve hayatı öğrenebilmelerinin bir yoludur. Ayrıca, çocukların rahatlamalarına yardımcı olur ve empati becerilerini geliştirir.
Hiç bir dışsal kaynağı olmadan, çocukların doğası gereği motive oldukları oyun, psikoterapi sürecinde de yaklaşık 1900’den itibaren kullanılmaktadır. Oyun terapisi, çocukların duygularını ve yaşadıkları sorunları dışa vurma fırsatı vererek, bunlarla yüzleşmesini ve çözüm yolları bularak baş etmesine fırsat tanır. Bu terapi sürecinde yargılanmadan doğrudan kabul edilen çocuk, kendi problemlerini, duygu ve düşüncelerini ortaya koyarak kendini tamamen ifade edebilmektedir. Yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş olarak iki çeşit oyun terapisi bulunmaktadır. Yönlendirilmiş oyun terapisi ile çocuğa direktif verilerek oyun oynaması sağlanır. Çocuk merkezli oyun terapisi olarak bilinen yönlendirilmemiş oyun terapisinde ise, oyunun kaptanı çocuktur. Çocuk her seansta hangi konuyu getireceğine kendisi karar verir. Terapistin görevi ise, çocuğu takip etmek, yönlendirmemek ve çocuğun kendi yaşadıklarını, duygularını ve kaynaklarını fark edebilmesi için aynalamak yani yansıtmaktır.
Çocuk merkezli oyun terapisi çocukların dayanıklılıklarına ve büyümeye, gelişmeye ve iyileşmeye dair doğuştan gelen bir kapasitelerinin olduğuna inanır. Bu yöntem 2.5 ile 12 yaş arasındaki depresyon, takıntılar, kaygı bozuklukları, cinsel ve fiziksel istismar, travma, boşanma, mükemmeliyetçi tutumlar, alt ıslatma, mastürbasyon, yemek, uyku gibi duygusal ve davranışsal problemler yaşayan çocukların iç dünyasını anlamak, duygusal problemleri ile başa çıkmasını sağlamak, yaşadığı sıkıntılara alternatifler ve çözümler üretmek hedefler. Çocuk merkezli oyun terapisi, çocuklar öz-kontrol becerisi geliştirir ve kendilerine saygı duymayı öğrenirler. Duygularının kabul edilebilir olduklarını farkederler. Karşılaştıkları problemlere yaratıcı bir şekilde yaklaşma fırsatı yaşarlar. Ayrıca, seçimler yapma ve yaptıkları seçimlerden sorumlu olma kapasitesi geliştirirler (Landreth, 2011). Terapist her seansta çocuğa, aynı süreklilikle kabul ve güven ortamı sağlar ve hâkimiyet çocuğa aittir. Sadece gerektiğinde sınır koyar. Ebeveyn çocuk ilişkisinde baskın olan ve kontrolü elinde tutan taraf yetişkindir.
Çocuk merkezli oyun terapisi ile çocuk insiyatif alabilmekte ve özgürce kendisini ortaya koyabilmektedir. Çocuk merkezli oyun terapisi, geçmiş yerine bugüne, sorun yerine çocuğa, düşünce yerine duyguya odaklı olduğu gibi çocuğu düzeltme yerine kabul etme odaklıdır. Oyun terapisinin tedavi edici tarafında en önemli etken “ilişkidir”. Bu nedenle, çocuğun terapistle kurduğu terapötik ilişki sürecin ilerlemesini sağlayan en önemli etkendir. Çocuğun iç dünyasını anlamaya çalışırken; gelişimi sabırla beklemek çok önemlidir. Çocuk merkezli oyun terapisinde aile ve öğretmenin desteği ve bilgilendirilmesi diğer önemli bir husustur.
Çocuk merkezli oyun terapisinin yanı sıra, ailelerin çocukları ile nasıl iletişime geçebilecekleri konusunda bilgi ve beceri kazanabilecekleri Filial Terapi metodu ise, 1960’lı yılların başından itibaren, 2.5 ile 12 yaşları arasında duygusal problemler yaşayan çocukları tedavi etmek amacıyla kullanılan grup terapisi formatında yapılan bir tekniktir. Bu teknikte aileler, oyun terapistleri tarafından Çocuk merkezli oyun terapisinin metodu hakkında eğitim alırlar ve süpervize edilirler. Filial Terapi pek çok farklı kültürde ve farklı ortamlardaki ailelerde ve çocuklarda olumlu değişiklikler yaratan değerli bir terapi metodudur. Ebeveynleri, çocuklarının terapi sürecine doğrudan dahil etmeyi hedefler. Bu yüzden de, öncelikle eğitimsel bir modeldir. Ebeveynler ve çocukları için evde 30 dakika süren yeni bir özel oyun zamanıdır. Ebeveynlere teröpatik bir şekilde nasıl çocukları ile oynayacaklarını öğretmeyi hedefler. Bununla birlikte, teröpatik oyun becerilerini ve evlerinde kullanabilecekleri ebeveynlik becerilerini öğretir. Ebeveynlere rehberlik eder ve onlara pratik beceriler öğretir. Aynı zamanda ebeveyn-çocuk bağlanma ilişkisini de gözlemleme fırsatı yaratır.
Filial Terapi, çocuklarla ebeveynlerin senkronize olamamalarından kaynaklanan problemlerin çözülmesinde yardımcı olur. Bu sayede, anne babaların çocukları ile olumlu ve destekleyici bir şekilde iletişime geçebilmelerini sağlar. Ebeveynlerin çocuklarına yönelik duyarlılıkları artar, çocuklarını yargılamadan önce onları anlamalarını sağlar. Çocukları ve çocuklarının potansiyelleri üzerine yeni bir farkındalık geliştirirler. Filial terapi, aile ilişkilerindeki problemleri keşfetmede ve çözmede doğrudan ve hızlı sonuçlar yaratan bir terapi metodudur.
Yapılan araştırmaların sonucunda, Filial terapi gruplarına katılan ebeveynlerin çocuklarına karşı daha kabullenici oldukları ve onlarla daha çok empati kurdukları bulunmuş. Ayrıca, bu süreçte çocukların daha az güçlük yaşadıkları ortaya konmuş (Sue & Landreth, 1995; Chau, Irıs, & Landreth, 1997; Costas & Landreth, 1999). Çok farklı kültürlerde filial terapinin etkileri araştırılmış ve farklı kültürlerden ailelerde olumlu değişiklikler yarattığı ortaya konmuş ( Ceballos, 2008; Chau & Landreth, 1997; Johnson, 2006; Yuen, Landreth, & Baggerly, 2002; Sheely-Moore & Bratton, 2010; Glover & Landreth, 2000). Örneğin, Alman annelerle yapılan 2 haftalık kısa süreli filial terapinin sonucunda, annelerin daha fazla kabullenici, daha empatik ve çocuklarına karşı daha olumlu yönde dikkatlerini kullandıkları bulunmuş. Ayrıca, çocuklarının daha az problem yaşadıklarını bildirmişlerdir (Grskovic & Goetze, 2008).
Haim G. Ginott’un da dediği gibi “Oyuncaklar çocuğun kelimeleridir. Oyunu ise, ne anlatmak istediğidir”. Winnicott ise oyunun, hem yetişkinlere hem de çocuklara yaratıcı olmakta özgür olma fırsatı sağladığına ve böylelikle kişiliklerini kullanabildiklerine dikkati çeker. Oyun terapisi, çocuğun oyuncakları kullanarak kendi hikayesini kelimelere dökerek anlatabilmesi ve duygularını ifade edebilmesi için etkili bir terapi çeşididir. Terapist çocuğa kabul edildiği hissini verir. Çatışmaları, sıkıntıları oyunu ve oyuncakları kullanarak ortaya koyar. Çocuğun oyununu gözlemleyerek ve onu anladığını hissettirerek çocuğun rahatlamasını sağlar. Oyuncaklar yardımıyla çocuk ile terapist arasında bir terapötik ilişki başlar. Oyun terapisi, çocuğun yaşadığı problemleri ve zorlukları önlemede ya da çözmede yardım sağladığı gibi, çocuğun gelişimine ve büyümesine de katkı sağlar (Carmichael, 2006).
Kaynak: DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü
Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Uzman Klinik Psikolog, Begüm Ayşegül Aydınoğlu / Uzman Klinik Psikolog, Ece Eryılmaz
Bilişsel davranışçı terapi bir psikoterapi türüdür. İnsan davranışı ve duygulanımını inceleyen psikolojik modellerden yararlanılarak geliştirilmiştir. Bilimsel bir zemin üzerine kurulu olup birçok psikiyatrik bozukluk ve geniş bir sorun alanında etkili olduğu kanıtlanmış bir tedavi yaklaşımıdır.
Davranış tedavileri, genel bir tanımla öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanışı olarak tanımlanabilir. Davranış tedavileri doğrudan uyumsuz davranışlar üzerine odaklanır. Davranışçı tedavide bireye tedavinin mantığı aktarılıp, kaygı verici durumlarla karşılaştığında kaçmak yerine, kaygıyla başa çıkmak konusunda ne tür yöntemler uygulayabileceği aktarılır.
Bilişsel teoriye göreyse çocukluk çağındaki deneyimler öğrenme yoluyla bazı temel düşünce, sayıltı ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olur. Bu temel düşünce ve inançlar „şema“ olarak adlandırılır. Bu şemalar katı düşünce kalıpları olup, yaşamın daha ileri dönemlerinde bireylerin kendileri ve yaşadıkları dünyaya ilişkin algılarını biçimlendirmekte kullanılır. Psikiyatrik bozukluklar, bireyin bilinçli olarak farkında olmadığı bu olumsuz kalıpların içeriğindeki temel düşünceleri destekleyen bir yaşam olayının ardından gelişir.
Tedavide danışan kişi ile terapist çeşitli sorunları belirlemek ve anlamak için, iyileşmeyi hedef alan bir işbirliği içinde düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konusunda çalışırlar. Bu yaklaşım genellikle “şimdi ve burada” üzerine, yani o anda güncel olarak kişide sıkıntı yaratan sorunlar üzerine odaklanır. Çeşitli hastalıkların yaşamı kısıtlayan etkileri hastayla birlikte saptanır. Bireyin hastalığı nedeniyle yapamadığı çeşitli aktiviteler tedavideki hedefler olarak belirlenir ve tedavi sonunda hastalığın yaşam alanlarında oluşturduğu kısıtlanmalar ortadan kaldırılarak yaşam kalitesinin iyileştirilmesi amaçlanır. Bu tedavi yaklaşımında tedavi süresi oldukça kısadır.
Kişinin öz kaynaklarını kullanarak sıkıntı yaratan durumlarla başa çıkabilmesine yardımcı olacak becerileri kazandırmak asıl hedeftir. Terapist ve danışanın birlikte çalışarak saptadığı hedeflere ulaşmak ve “değişim” yaratabilmek için seanslar sırasında öğrenilenler seanslar arasında uygulamaya geçirilir. Seans içinde terapistten öğrenilen bilginin beceriye dönüştürülebilmesi için uygulamada “ev ödevleri” ya da egzersizlerden faydalanılır.
Özetle bilişsel davranışçı terapi sıkıntı yaratan belirtileri hedef alan, sıkıntıyı azaltmayı, düşünce biçimlerini yeniden gözden geçirmeyi ve sorun çözmede yardımcı olacak yeni stratejiler öğretmeyi amaçlayan etkililiğini araştırmalarla gösterilmiş bir psikoterapi türüdür.
Bilişsel davranışçı terapilerde terapist ve danışan birlikte danışanın sorunu hakkında ortak bir fikir edinerek sorunu birlikte anlamaya, mevcut sorunun danışanın düşünce, duygu ve davranışlarını ve gün içindeki işlevlerini nasıl etkilediğini belirlemeye çalışırlar.
Danışanın kişisel sorunlarının anlaşılmasını izleyerek terapist ve danışan bir sonraki aşamada tedavi hedefleri belirleyip bir tedavi planı oluştururlar. Terapinin amacı danışanın sorunlarını çözmekte halen kullandığı baş etme yöntemlerinden daha yararlı olabilecek yeni çözümler üretebilmesini sağlamaktır. Bunu izleyerek, danışanın terapi seansları içinde öğrendiklerini terapi seansları arasındaki süreç içinde de uygulaması istenir.
Pratik bir takım zorunlu durumlar bir yana bırakıldığında (belli bir süreyle terapiye gelebilme imkanı gibi) terapinin ne kadar süreceği terapistle danışan tarafından birlikte belirlenir. Genellikle 2-3 seanstan sonra ilk seanslarda ortaya konulan amaçlara ne kadar sürede ulaşılabileceği konusunda terapistin bir fikri oluşabilir. Bazı danışanlar için 6-10 görüşme gibi çok kısa bir süre yeterli olabilir. Daha uzun süreli çözüm gerektiren kişilik bozuklukları gibi durumlarda danışanlar aylarca hatta bir yılı geçen bir süre boyunca terapiye devam etmek durumunda kalabilirler. Danışanla başlangıçta, çok ağır bir kriz durumu söz konusu değilse haftada bir kez görüşülür. Kişi kendini daha iyi hissetmeye başlar başlamaz seansların aralığı açılmaya başlar önce 15 günde bir daha sonra üç haftada bire doğru görüşmeler kademeli olarak seyrekleştirilir. Bu henüz terapide iken öğrenilen becerilerin gündelik hayat içinde uygulanarak denenmesi şansını verir. Terapi sona erdikten 3, 6 ve 12 ay sonra birer güçlendirme seansı yapılır.
Bilişsel davranışçı terapi ile birlikte ilaç tedavisinin birlikte yürümesi mümkündür. İlaç kullanılması gerektiğini düşündüğü durumda terapistiniz bu durumu size söyleyerek durumun avantajlarını ve dezavantajlarını sizinle tartışacaktır. Birçok durum hiç ilaç kullanmadan tedavi edilebileceği gibi sadece ilaç kullanımıyla geçen sorunlar söz konusu olabilir. Her iki tedavi türünün de etkili olduğu durumlarda tercih danışmaya gelen kişiye bağlıdır. Bazı durumlar genellikle iki tedavinin birlikte kullanımına daha iyi cevap verir.
Bilişsel davranışçı terapinin çocuk ve ergenlerde kullanımı da oldukça iyi sonuçlar vermiştir. Genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, enürezis noktürna, travma ve travma sonrası stres bozukluğuyla ilişkili semptomların tedavisinde kullanılır.
Bu terapi türünün etkililiğini gösteren bilimsel veriler mevcuttur. Bu veriler bilişsel davranışçı terapinin aşağıda sayılan sık görülen psikiyatrik bozuklukların tedavisinde etkili olduğunu göstermiş ve bilişsel davranışçı terapi bu bozuklukların tedavisini konu alan pek çok kılavuzda etkili bir tedavi yöntemi olarak yer almıştır:
- Anksiyete bozuklukları
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Panik bozukluk
- Hipokondriyazis
- Travma sonrası stres bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Depresyon
- Cinsel işlev bozuklukları
- Çift tedavileri ve aile terapileri
- Alkol ve madde kötüye kullanımı
- Yeme bozuklukları
- Somatoform bozukluklar
- Sosyal fobi
- Özgül fobiler
- Tik gibi çeşitli davranış problemleri
- Yeme bozuklukları
- Ayrıca KDT’nin aşağıda yer alan diğer durumlarda da tedaviye katkı sağladığı gösterilmiştir:
- Şizofreni
- İki uçlu bozukluk (Bipolar bozukluk)
- Öfke kontrolü
- Kişilik bozuklukları
- Ağrı kontrolü
- Çeşitli sağlık sorunlarına uyum sağlama
- Uyku bozuklukları
Kaynak : Türkiye Psikiyatri Derneği
Şemalar, çocukluktan başlayan ve yaşam boyunca sürekli tekrar eden düşünce, duygu ve davranış kalıplarıdır. Şemalar, çocukluk yaşantıları ile oluştuğundan ve yaşam boyu gelişerek ilerlediğinden, kemikleşen kalıp yapılara sahiptirler. Bu kalıp yapılar, çevreden gelen her bilgiyi anlamada ve edinilen deneyimlerde kişinin düşünce ve duygularını; çevresindekiler ile olan ilişkisini etkiler. Bu nedenle ortaya çıkan davranışlar, geliştirilen şemaya bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu yapıların nerede ve nasıl şekillendiğini anlamak ve fark etmek, değişimi yakalamak için en önemli adımlardan biridir.
Young ve arkadaşları tarafından geliştirilen Şema Modeli, Bilişsel-Davranışçı Terapi tekniklerini de birleştirerek, şema kalıplarında değişim yaratabilmeyi odak alır. Şema modeline göre, çocukluk yaşantılarından itibaren gelişmeye başlayan şemalar, zamanla işlevsel olmayan düşünce ve davranış kalıplarına dönüşürler. Çocukluk çağında olaylar ve durumlarla baş etmeye yardımcı olan bu şemaların, erişkin yaşlarda kişinin işlevini bozucu olduğu ve bazı kronik durumlarla ilişkilendirebileceği görülmüştür. Bu noktada Şema Terapi, çocukluk ve ergenlik döneminde belirgin kökenleri bulunan psikolojik bozuklukların fark edilmesine ve tedavi edilmesinde yönelik kuramsal ve uygulamaya yönelik bir model olarak geliştirilen bir psikoterapi yöntemidir.
Şema Alanları ve Erken Dönem Uyum Bozucu Şemalar
Jeffrey Young Şema Terapi modelinde 18 farklı şema tanımlamış ve bu şemaları 5 şema alanı altında ayırmıştır. Bu şemalar: Terk Edilme/İstikrarsızlık, Güvensizlik/Kötüye Kullanılma, Duygusal Yoksunluk, Kusurluluk/Utanç, Sosyal İzolasyon/Yabancılaşma, Bağımlılık/ Yetersizlik, Hastalıklar ve Tehditler Karşısında Dayanıksızlık, İç içe Geçme/ Gelişmemiş Benlik, Başarısızlık, Hak Görme/Büyüklük, Yetersiz Özdenetim, Boyun Eğicilik, Kendini Feda, Onay Arayıcılık, Karamsarlık, Duyguları Bastırma, Yüksek Standartlar, Cezalandırıcılık olarak ayrılmaktadırlar.
Kaynak: http://mood.ist/blog/sema-terapi/ Klinik Psikolog Alagün Belce Bahşi
EMDR Nedir?
EMDR, Türkçe açılımıyla Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme, güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bugüne kadar her yaştan yaklaşık 2 milyon kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla tedavi edilmesini sağlamıştır.
EMDR Nasıl Geliştirildi?
EMDR’nin gelişimi 1987 senesinde, Dr. Francine Shapiro’nun göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini tesadüfen keşfetmesiyle başladı. Dr. Shapiro bu etkiyi travmaya maruz kalmış kişiler üzerinde bilimsel olarak inceledi ve tedavide sağlanan başarıyı gösteren çalışmasını yayınladı (Journal of Traumatic Stress, 1989).
O tarihten itibaren EMDR, tüm dünyadan terapistlerin ve araştırmacıların katkılarıyla hızla gelişti. Günümüzde EMDR, birçok farklı terapi ekollerinden ögeleri içeren, farklı tanı almış durumlara özel standartlaştırılmış protokolleri bulunan, bütüncül bir terapi yöntemidir.
EMDR Nasıl İşliyor?
EMDR teorisinin altyapısını oluşturan Adaptif Bilgi İşleme Modeline göre beyin, fizyolojik temelli bir sistemle, her yeni deneyim aracılığı ile kendisine ulaşan bilgiyi işler ve işlevsel hale getirir. Duygu, düşünce, duyum, imge, ses, koku gibi bilgiler işlenip ilişkili anı ağlarına bağlanarak bütünleşir. Böylece o deneyimle ilgili öğrenme gerçekleşir. Edindiğimiz bilgiler gelecekte tepkilerimizi uygun bir şekilde yönlendirmek üzere depolanmış olur.
Bu sistem normal çalıştığında ruh sağlığını ve insan gelişimini öğrenme yoluyla desteklediği için adaptif, uyumlu bir mekanizma olarak kabul edilir.
Travmatik veya çok fazla rahatsız eden olaylar yaşandığında bu sistem bozuluyor gibi gözükmektedir. Yeni bilgi işlenip mevcut anı ağına entegre olmaz. Deneyimi anlamlandırabilmek için anı ağlarındaki işlevsel bilgilerle bağlantı kurulamaz ve akıl sağlığına uygun sonuçlar çıkarılamaz. Sonuç olarak öğrenme gerçekleşmez. Duygular, düşünceler, imgeler, sesler, beden duyumları yaşandığı haliyle depolanır. Bu nedenle bugün yaşanan bazı durumlar bu izole kalmış anıları tetiklerse, kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşar gibi etkilenir.
EMDR’ye göre rahatsızlıkların, olumsuz duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin arkasında uyum bozucu, işlev bozucu, işlenmeden ve izole bir şekilde depolanmış bu tür anılar yatar. Kişinin kendisi ile ilgili olumsuz inançları (örn: Ben aptalım), olumsuz duygusal tepkileri (başaramamaktan korkma) ve olumsuz somatik tepkileri (sınavdan önceki gece karın ağrısı) problemin kendisi değil, semptomları, bugünkü dışavurumlarıdır. Bu olumsuz inanç ve duygulara yol açan işlenmemiş anılar şimdiki zamandaki olaylar tarafından tetiklenmektedir.
Doğal afetler, büyük kazalar, kayıplar, savaş, taciz, tecavüz gibi önemli travmaların yanı sıra, başta çocukluk çağı olmak üzere her yaşta yaşanan ve etkisi travmatik olan her tür yaşantı; günlük hayatta aile, okul, iş çevresinde yaşanan olumsuz olaylar, şiddete maruz kalmalar, aşağılanmalar, reddedilmeler, ihmal ve başarısızlıklar işlenememiş anılar arasında yer alabilirler.
EMDR, bu tür izole anıların işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Beynin zamanında yapamadığı işlemi yapmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması mümkün olur. Danışan artık rahatsız olmaz ve anıyı yeni ve sağlıklı bir perspektiften görür.
EMDR terapisi ile sadece semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar ve olumlu duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip kişisel gelişim sağlar.
EMDR Terapisi Nasıl Uygulanır?
EMDR terapisinde 8 aşamalı, üç yönlü (geçmiş, şimdi, gelecek) bir protokol uygulanır. Hedef, geçmişte yaşanan anıların yeniden işlenerek duyarsızlaşmanın sağlanması, bugünkü semptomların tedavisi, danışanın gelecekte karşılaşacağı benzer sorunlar karşısında, kazandığı olumlu inanç ve duyguların geliştirdiği yeni bakış açısının yönlendirdiği davranışları gösterebilmesidir.
EMDR Protokolü
Danışan Geçmişi: Semptomlar ve sorunların kaynağı olan anılar ve gelecekle ilgili hedefler belirlenir ve tedavi planı oluşturulur.
Hazırlık: Danışan EMDR hakkında bilgilendirilir, işlemlemeye hazır hale getirilir.
Değerlendirme: Terapist, danışanın hedef anıyı temsil eden resmi, bu resimle ilgili bugünkü negatif inancını ve duygularını, bedenindeki hislerini ve yerini ve arzuladığı pozitif inancını belirlemesine yardımcı olur.
Duyarsızlaştırma: Bu aşamaya danışanın anıyı temsil etmek üzere seçtiği resme odaklanması, negatif inancını düşünmesi, negatif duygularını yaşaması ve tüm bunların bedeninde yarattığı değişimi hissetmesi ile başlanır. Ardından danışan zihnini serbest bırakır. İçeriğini veya nereye doğru gittiğini kontrol etmeden zihninden geçen herşeyin farkına varır.
Danışan işlemleme sırasında terapistin iki yöne hareket ettirdiği parmağını gözleriyle takip eder. Danışanının zihninden geçenlere ve göz hareketlerine aynı anda dikkatini vermesinin, beynin sağ ve sol yarımküresini ilişkiye geçirdiği düşünülmektedir.
Beyin, yaşantılardan gelen bilgiyi REM uykusu (Hızlı Göz Hareketli Uyku) sırasında işler. EMDR’de uygulanan çift yönlü göz hareketlerinin benzer bir fizyolojik etkiyi, uyanıkken sağlayabildiği öngörülmektedir. Aynı zamanda, çift yönlü işitsel uyarım, çift yönlü dokunma gibi farklı uyarımlardan da yararlanılmaktadır.
Terapist her setten sonra, danışana zihninden geçenleri sorar, işlemlemeyi kontrol eder ve tüm süreçte danışana rehberlik eder. Anı ve danışanın kendisi ile ilgili pozitif düşünce ve inançları (örn: Elimden gelen herşeyi yaptım) arasında bağlantı kuruluncaya ve anı daha az rahatsızlık verir hale gelinceye kadar işleme sürdürülür.
Yerleştirme: Danışanın pozitif inancını pekiştirmek amacıyla setler uygulanır.
Beden Tarama: Danışanın bedenini taraması ve rahatsızlık veren bir duyum varsa işlenmesi sağlanır.
Kapanış: Terapist danışana geribildirimde bulunur, gerektiğinde rahatlatacak bazı teknikleri uygular, seanstan sonra neler olabileceğini anlatır. Psikolojik tepkileri hakkında kısa notlar almasını ister.
Yeniden Değerlendirme: Bir önceki seansın değerlendirilmesi yapılır. Terapist önceki seansta ulaşılmış pozitif sonuçların yerleşip yerleşmediğini kontrol eder. Ayrıca danışandan gelen yeni verileri değerlendirir. Bu değerlendirmeler sonucunda işlemleme süreci devam eder veya diğer anılarla çalışılmaya başlanır.
İşlenmemiş, geçmiş ve yakın zaman anı veya anıların işlenmesi tamamlandığında bugünkü rahatsızlık veren semptomlar da büyük ölçüde kaybolur. Yine de her bir semptom tekrar taranır ve gerekirse işlenir. Böylece protokolün Geçmiş ve Bugün aşamaları tamamlanır ve Gelecek aşamasına gelinir.
Terapist danışandan daha önce belirlenmiş, işlevsel olmayan tepkileri harekete geçiren her bir güncel tetikleyici durum için arzu ettiği davranışları belirtmesini ister. Terapist ve danışan beraber arzu edilen davranışların sergilendiği senaryolar hazırlar. Danışan bu senaryoları adım adım hayalinde yaşar ve rahatsızlık veren noktalarla karşılaşılırsa işlenir. Gerekirse danışana yeni bilgi ve beceriler kazandırılır. Böylece danışanlar daha önce sorun yaşadıkları durumlarla baş etmeye hazır hale gelirler.
EMDR Ne Kadar Sürer
EMDR terapi literatüründe ‘kısa süreli terapiler’ grubunda yer alır. EMDR tedavisinin ne kadar süreceği sorunun tipi, danışanın bugünkü yaşam koşulları, önceki travmaların sayısı ve etkisi ile bağlantılıdır. Her kişinin bilgileri kendi değerleri ve deneyimleri doğrultusunda kendine has bir biçimde işlemesi de süreyi etkiler.
EMDR’nin Etkinliği Kanıtlandı mı?
Sayıları 20’ye yakın kontrollü araştırma sonucunda EMDR’nin danışanların çoğunluğunun travma sonrası stres semptomlarını etkili bir biçimde azalttığı veya yok ettiği, genellikle psikolojik sorunları ile bağlantılı olan semptomlarda da (endişe gibi) azalma sağladığı görülmüştür. EMDR birçok uluslararası sağlık ve devlet kurumu tarafından da etkili bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO, World Health Organization)
Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association)
Uluslararası Travmatik Stres Çalışmaları Birliği (International Society for Traumatic Stress Studies)
Amerika Savaş Gazileri Bakanlığı (U.S. Department of Veterans Affairs)
Amerika Savunma Bakanlığı (U. S. Department of Defense)
Birleşik Krallık Sağlık Bakanlığı (United Kingdom Department of Health)
Ulusal İsrail Akıl Sağlığı Kurulu (Israeli National Council for Mental Health)
Daha fazla bilgi aşağıdaki web sitelerinde bulunabilir:
EMDR International Association: www.emdria.org
EMDR Europe: www.emdr-europe.org
EMDR Institute: www.emdr.com
EMDR Türkiye: www.emdr-tr.org
EMDR Hangi Sorunları Tedavi Edebilir?
EMDR’ye göre psikolojik ve/veya psikosomatik rahatsızlıkların çoğunluğunun işlenmemiş anılara bağlı olması, klinik uygulama alanını giderek genişletmiş, bir çok sorunun verimli ve hızlı bir şekilde tedavisinin sağlandığı görülmüştür.
Kişilik Bozuklukları
Panik Bozukluğu
Kaygı Bozuklukları
Depresyon
Komplike Yas
Disosiyasyon
Rahatsız Edici Anılar
Fobiler
Ağrı Rahatsızlıkları
Yeme Bozuklukları
Performans Kaygısı
Stres Kontrolü
Bağımlılıklar
Cinsel ve/veya Fiziksel Taciz
Beden Algısı Bozuklukları
Cinsel İşlev Bozuklukları
Davranım Bozuklukları ve Özgüven Sorunları
Migren ve Fantom Ağrı
Kompleks Travma
Kaynak:https://www.dbe.com.tr/Cocukvegenc/tr/psikolojik-travma-ve-emdr/emdr-nedir/